12-15 şubat faciası

Oktayların evinde dördümüz olarak ikinci kalışımızdı. Gerçekten hepimiz hayatlarımızın en sıkıcı hafta sonunu geçirdik birlikte. Sanırım hayatlarımızda anlatacak bir gelişme olmadığı gibi dünyada da heyecan verici yenilikler yok. Bugün güya ofisteki ilk iş günüm. Bu sabah erkenden ofise gitmeyi düşünmüştüm ilk önce, sonra -normal şartlarda olduğu gibi- öğleden sonra gitmeye karar verdim. Evden tam çıkmıştım... Ama gidemedim. Çok karlıydı. Sanırım içten içe Oktaylardan uzaklaşmak istemedim; özellikle böyle soğuk bir havada. Bütün arkadaşlarım evde otururken/yatarken kendimi karlı sokaklara atmaya cesaret edemedim. Yunus'la Yakup'un da bugün ayrılacağını biliyordum, o yüzden belki birlikte çıkabiliriz diye de düşünmüştüm. Zaten Yunus kalkmıştı; beraber yürüyebilirdik. Oktay'ın evine geri döndüm. Yunus kapıyı açtı. Oktay da o sıradaki patırtımıza uyanmıştı. Bir süre üçümüz Oktay'ın odasında oturduk. Sonunda Yunus evine dönmeye karar verme cesaretini gösterdi. Tamam, dedim, şimdi bu yollarda birlikte yürüyebileceğim bir arkadaşım var. Oktay'ın evinden ayrılmadan hemen önce Yunus'la birer shot vodka attık. Artık kendimizi karlara atmaya hazırdık. Yunus önden gittiği ve nedense ona güvendiğim için yolu takip etmek istemedim... Fakat maalesef çok yanlış yollara saptık. Yokuş aşağı gitmemiz gerekmesine rağmen oldukça uzun süre düz yolda yürüdük. Saçmaydı. Belirli bir noktada Yunus, telefonunu çıkarıp harita uygulamasına bakmayı akıl etti. Gittiğimiz yolun neredeyse tamamını geri yürüdük. Sonunda otobüs duraklarına ulaşmıştık. Benim otobüsümün geldiğini görünce Yunus'la doğru düzgün vedalaşamadan otobüse atladım. Otobüsün içinden el salladım, kâfiydi. Otobüste giderken Şeyma aradı. Beklemiyordum. Hulusi, sen, ben takılalım, bizim eve gel bu akşam, dedi. Hafta sonunu arkadaşlarımla geçirdiğimi, eve gitsem daha iyi olacağını ancak ilerleyen günlerde tekrar konuşabileceğimizi söyledim. Açıkçası ne diyeceğimi bilmiyordum ve en mantıklı cevap buydu. Şeymalarla vakit geçirmek isterim, evet, ancak bugün istesem de gidemezdim. Annem anlamazdı. Uğraşmak istemedim. Ayrıca çalışıyorum, yani hayatım yok. Artık hafta sonumuz da olmadığı ve tüm hafta içini ofiste geçireceğim için gerçekten hayatım yok. Şu ana kadar uzunca bir süre kendimi tamamen sınavlara vermiştim. Belki bu kadarının gerekli olmadığını düşünüyorum şu an. Henüz açıklanan sınav yok ancak sarf ettiğim efora değen sonuçlar almayacağımı hissediyorum. Aynı geçen gün başvurduğum bürodan alacağım geri dönütün olumsuz olduğunu hissetmem gibi. Doğru çıktı. Geri dönüt olumsuz. Buraya girememiş oldum ama en azından denedim, öyle değil mi? Bir şey itiraf edeyim, şu an herhangi bir idealim, motivasyonum yok. Ne para o kadar umrumda, ne iş, ne akademik başarı ne herhangi bir şey. Hiçbir şey gerçek bir haz vermiyor. Arkadaşlarımla olmak haz vermedi. Dersler de gözümde eskiden olduğu kadar önemli değil artık, muhtemelen herhangi iyi bir sonuç da eskisi gibi haz vermez. E aşk desen, evet, 14 Şubat'ı yine aşksız atlattık, çok şükür. Aşk departmanında çok kötü olduğumda hemfikiriz herhalde. Hadi daha yüzeysel şeylerden bahsedelim, mesela cinsellik. Yok, haz yok. Yemek? Yok. Alkol ve benzeri uyuşturucular..? Hayır, hiçbir şey mutlu edemiyor beni. Eskisi gibi her şeye gülemiyorum. Yani, gülsem bile, gerçek bir haz yok. Hayattan zevk alamıyorum. 21 yaşındayım ve hayatta zevk alabildiğim bir şey yok. Hepsi sahte hazlar; geçici... Gerçek hazza erişemedim.

Comments

Popular posts from this blog

Y (compilation)

a tribue to amy (and a realization) on july 11

artık ölmek istiyorum